29 Haziran 2007 Cuma


Efendiler, Aracılar, Köleler...

Zenciler -ya da Karaderililer veya Afroamerikalılar Amerika'da artık Bakan olabiliyorlar..
Condoleezza Rice bunlardan biri..
Hem karaderili..
Hem kadın..
Bir kuşak öncesi böyle bir şey düşünülebilir miydi?..
**
ABD ''dinamik'' bir toplum..
Afrika'dan kaçırılıp gemi ambarlarında kırıla döküle Amerika'ya götürülen zenci kölelerin öykülerini kim bilmez!..
Amerika, beyazlar için demokratik, siyahlar için ırkçı bir toplumdu..
1936 Olimpiyatları'ndaki ünlü öykü ilginç bir anıdır; Amerikan takımından zenci atlet Owens atletizmde 100 metre sürat yarışını, beyaz Alman atletlerini takarak, birincilikle bitirince Hitler şeref tribününü terk etmişti..
Demek ki Amerika, Almanya'dan daha az ırkçıydı..
Öyle miydi?..
Yoksa Amerika'da zencilere dönük ırkçılık, Almanya'da Yahudilere uygulanan ırkçılıkla yarışacak denli baskıcı mıydı?..
**
Ne olursa olsun, ABD ''dinamik'' bir toplum!..
Vaktiyle zencileri sporda kullanırdı..
Şimdi hükümette kullanıyor..
Dedesi köle olan Condoleezza Rice'ın dünkü efendileri adına Ortadoğu'da emperyalizmin diplomasi seferine çıkarak bu coğrafyaya nizam vermeye kalkışması, tarih adına ilginç bir mizah örneği oluşturuyor!..
Beyaz Amerikalı eskiden zenciyi tarlasında çalıştırırdı..
Şimdi hükümette çalıştırıyor..
**
Eskiden -bizim pek de demokratik olmayan çok partili rejimimizde- Türkiye Amerika'nın ''ileri karakolu'' idi...
Varsayıma göre bir komünist saldırısında ilk hedef görünen Türkiye'de en önemli Amerikan üssü 'İncirlik' ti...
Şimdi iş değişti..
ABD bu kez İncirlik'i tam anlamında kullanmak istiyor...
Kime karşı?..
Rivayet muhtelif..
Kimine göre İslamcı teröre karşı..
Kimine göre Amerikanizme başkaldıran Müslümanlara karşı..
Hangisi doğru?..
**
Vallahi bu iş biraz karışık!..
Condoleezza Rice, efendilerinin politikasını Ortadoğu'da cuk oturtmak için İncirlik'i isterken açık seçik söylemiyor; ama, bu kez üs Anadolu'ya karşı kullanılacak...
Daha açık deyişle Türkiye'ye...
Kimsenin bundan kuşkusu olmasın!..

İlhan Selçuk

21 Haziran 2007 Perşembe

"Vazgeçiş" Can Dündar'dan...

Her tercih başka bir şeyden vazgeçişmiş.

Enstrüman almak için bir karar almam gerekiyordu.Ya kemen çalacaktım ya piyano; ya flüt çalacaktım ya da akordeon…

Olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.

Yıllar geçtikten sonra her enstrümanı iyi çalabiliyorum; ama hiçbirinde virtüöz değilim.Bir enstrümanla isim yapamadım. Ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla…Bütün enstrümanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni.

Başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış.

Başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için bir şeyi vermek, diğerlerinde vageçmek gerekiyormuş. Keşke kemanı seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim.

Karıma da hayatı zinden ettim, sevgililerime de…

Hiç birinden vazgeçemedim.

Yani… evlilik sadece biri için karar almak ya, diğerlerinden vazgeçmek…

İşte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim. Evlendikten sonra başka kadınlarında olduğu bir hayatı yaşamaya devem ettim.

İçlerinden bazılarını daha da sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kılabildim.

Ne karım kaldı, ne de diğerleri…

Keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama, yapamadım.

Tıptı enstrüman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.

Almak için bırakmak gerekiyormuş.Dolu dolu boş yaşamak.Hayatım boyunca yapacak çok işim oldu; hepsini yapmayı istedim.

Hangisinde ‘en iyi’ yim?

Şimdi bakıyorum, kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar.

En iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.

İşte de böyle, özel yaşam da…

Bu seçimi yapmamız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun…

Bir ara ekonomik sıkıntıya düşmüştüm. Tasarruf gerek.Başladım her şeyden %10 kesmeye, ne anlamsız uğraşmış bu.%10 daha az peynir yemek, çay içmek.Bu tasarruf çok acı verdi bana, her an hissettim. Her şeyden %10 kesmek tabiatıma uygun tabii.Çok sonradan anladım; sadece taksiyle dolaşmayı bıraksam yetermiş!Her kalemden %10 değil, etkili kalemi bulmak gerekiyormuş…

‘Her seçim bir kaybediştir.’

Her tercih bir vazgeçiştir çünkü…sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.

Kalkar kalmaz hayat bin seçeneği dayar burnumuzun ucuna…‘Ne giysem’ telaşından, öğle yemeğinde ‘ne alırdınız’ diye başucunuzda biten garson, ‘hangi kanaldaki filmi izlesem’ kararsızlığından ‘bize oy verin’ diye bağrışan partilere kadar her şey, herkes, her ana sizi ısrarla bir tercihe zorlar.

Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarıda ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz.

Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı ışıldatabilecekken ağır başlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklılığı tepersiniz.

Belki yemediğiniz muska, ısmarladığınız İzmir köfteden daha lezzetlidir.

Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.Ama yaşam, o günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle yenide yaşama şansınız yoktur.

Bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha değerliysen pişmanlık kaçınılmazdır.

Ama neyin değerli olduğu kararı da yine size aittir.

Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin pırıltılı neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz hiç arkada kalmaz.

Çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir ev ya da sevdiğiniz kadınla paylaştığınız bir saray sizin borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir.

Hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyıp gülümsersiniz.

Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir.

Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir.

Can Dündar