24 Ekim 2007 Çarşamba

Son Yanlış !

Zor günler yaşadığımız, doğru.

Birlik ve beraberliğimize tüm gücümüzle sarılmamız gerektiği, doğru.

PKK Terör örgütünün, aslında hiçbir zaman, sadece üç beş çapulcudan ibaret olmadığı; içeriden ve dışarıdan kayıtsız şartsız desteklendiği, doğru.

Son iki haftada yaşanan terör olaylarının ulusumuzda bir öfke patlaması yaşattığı ve kimsenin sabrının kalmadığı, doğru.

Bu terör örgütünün ülkemizin bölünmez bütünlüğünü yerle bir edip bölemeyeceği ancak yüzyıllardır beraber yaşayan halkı, alt kimlikleri birbirlerine kırdırarak kardeş kanı dökebileceği ihtimali, doğru.

Peki yanlış nerede?

Belki de yukarıda sıraladığımız doğruların dışındaki her şeyde, her yerde…

Bütün bunları papağan gibi tekrar tekrar yazmak istemiyorum. İsteyen varsa önceki yazılarımı okusunlar.

Ben son yanlışa dikkatinizi çekmek istiyorum:

SANSÜR

Son yanlış, çünkü bundan sonra başka hiçbir yanlıştan haberimiz olmayacak.

Gelişmelerden, yaşananlardan, karşı karşıya kaldığımız tehlikeden, bu tehlikenin boyutlarından ve sonuçlarından bi haber bırakılacağız.

Buradaki amacı şu şekilde açıklamaya çalıştılar. Aynen aktarıyorum:

güvenlik güçlerinin moral değerlerinin yüksek tutulması, toplumsal psikolojinin olumsuz etkilenmemesi ve çocukların ruh sağlığının korunması…”

Bir ‘devlet’ düşünün; Nato’nun en güçlü ikinci ordusuna sahip, bulunduğu bölgede egemen. Ordusu, yüzyıllar boyunca savaşmak zorunda kalmış ve tarihi şanlı zaferlerle dolu. Her fırsatta içinde bulunduğu tehlikenin farkında ve hazır olduklarını tüm dünyaya ilan etmiş. Seksen küsur yıldır çelikleşmiş irade ve kararlılığı ile Cumhuriyet’in, Mustafa Kemal ilke ve devrimlerinin, bölünmez bütünlüğün korunmasında en önemli rolü oynamış.

Bir ‘halk’ düşünün; kurtuluştan kuruluşa devletinin içine düşürüldüğü her tehlike karşısında canını vermekten gözünü sakınmamış. Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir direniş ve kahramanlıkla yıllar boyunca savaşmış ve o tarihe “topyekün savaş” diye bir kavram kazandırmış. Oğullarını davul zurna ile “peygamber ocağına” yollayan, dönemediklerinde haklı gözyaşları içinde “vatan sağolsun” diyebilen.

Bir ‘hükümet’ düşünün; böyle bir devletin en önemli ve hayati kurumlarının başında adamları var. Başkomutan da Meclis Başkanı da onlardan. Yani alacağı bir kararı uygulayamaması söz konusu değil. Daha önemlisi, yine böyle bir halkın yarısına yakınını son seçimlerde arkasına almış. Diğer yarısının desteğine ise, çok zor günler yaşadığımız, varoluşumuzu doğrudan ilgilendiren bu ulusal davada alacağı tek karar ile nail olabilir.

Ama olmuyor.

Komik duruma düşüyoruz.

Bugün içinde bulunduğumuz aciz ve korkaklık ile şimdi artık yalnızca tarihte kalan ulusal onur ve cesaretimizin caydırıcılığı arasında büyük çelişki yaşıyoruz.

Bu durumun tek sorumlusu AKP Hükümeti’dir.

Bu son yanlışın asıl nedeni tüm hatalarını kapatmak ve daha fazla tepki çekmekten korunma yolunu seçmesidir.

Anayasaya, yasalara, yayıncılık ilkelerine, AİHM kararlarına aykırı bu son yanlışın Danıştay’dan döneceğine inancım tamdır.

Tıpkı, Türkiye Cumhuriyeti’nin, içeriden dışarıdan her türlü saldırıya uğradığı bugünlerden, en kısa zamanda, tarihte olduğu gibi, yine alnının akıyla çıkacak olduğuna inancım gibi.

Karamsar olmayınız.

Çünkü baki olan devlettir, halktır; hükümet değil!

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa