30 Aralık 2007 Pazar

2007 YILI ANALIZI - Melih ASIK' tan


2007 yılının şeyleri, neyleri?..
Kabadayı: Yılın filmi.
Fethullah Gülen'in bir çocuğu dua ile iyileştirmesi!: Yılın ilmi!
Televizyonu her açışımızda karşımıza çıkan malum muhteremin konuşmaları: Yılın zulmü.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan: Yılın sanalı.
Kanaltürk: Yılın kanalı.
TÜİK'in enflasyon ve işsizlik rakamları: Yılın yalanı.
Kazdağı için verilen ruhsatlar: Yılın talanı.
"Ne darbe ne şeriat": Yılın tahrifatı.
Hüseyin Çelik'in bilumum icraatı: Yılın tahribatı.
Çankaya Köşkü'nde yapılan restorasyon: Yılın tadilatı.
"Sayın valim, vatandaşa kamyonla yardım taşıyacaksın": Yılın talimatı.
Hrant Dink cinayeti ve Malatya katliamı: Yılın ayıbı.
Erdal İnönü: Yılın kaybı.
Abdüllatif Şener: Yılın sağcısı.
Başbakan'ın yanağını okşayan meslek büyüğümüz!: Yılın yağcısı.
Seçim sonuçlarının iki saat içinde açıklanması: Yılın rekoru.
Meclis'teki malum 550 zatt: Yılın dekoru.
Bulgur, mercimek, makarna: Yılın azığı
Memura yüzde 4, elektriğe yüzde 15 zam: Yılın kazığı.
Yüzde 47: Yılın milleti.
Suudi Kralı'nın ayağına gidilmesi : Yılın zilleti.
Abdullah Gül: Yılın mağruru.
Tayyip Erdoğan: Yılın mağduru.
Hayrünnisa Gül: Yılın "först" leydisi.
Emine Erdoğan: Yılın "mor" leydisi.
Hüsnü Şenlendirici: Yılın kocası.
Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun: Yılın hocası.
Mehmet Emre Gül: Yılın mahdumu.
Manken Tuğba Özay: Yılın mahkûmu.
"Plan yapma plan": Yılın türküsü.
İsmail Türüt: Yılın türkücüsü.
İngiliz pasaportlu bakan Mehmet Şimşek: Yılın aristokratı.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu: Yılın bürokratı.
Şehitlerimiz, gazilerimiz: Yılın acısı.
"Hastayım" diye rapor alıp hacca giden Polatlılı öğretmen: Yılın hacısı.
Devlet Bahçeli'nin seçim kürsüsünden attığı: Yılın ipi.
Mir Dengir Mehmet Fırat: Yılın tipi!
Yimpaş Dursun: Yılın hastası.
İETT'nin Mecidiyeköy'deki arazisi: Yılın pastası.
Deniz Baykal, Yaşar Nuri Öztürk: Yılın hatipleri.
ATA uçağının müdavimi meslektaşlar: Yılın katipleri!
Sabih Kanadoğlu: Yılın hukukçusu.
Ergun Özbudun: Yılın gugukçusu.
"Duş yaparken tasarruf için iki leğen kullanırım (Melih Gökçek): Yılın atışı.
Tek kişilik ATV - Sabah ihalesi: Yılın satışı.
Cumhuriyet mitingleri: Yılın göğüs kabartanı.
Göbeğini kaşıyan adam: Yılın yürek karartanı.
Bayan Angela Merkel: Yılın madamı
Ahmet Necdet Sezer (İlk 8 ayda): Yılın adamı.
"Polis adam dövmez." (Celalettin Cerrah): Yılın sözü.
Giderek hayal olan aydınlık yarınlar: Yılın özü.

26 Aralık 2007 Çarşamba

SAPLA SAMANI BIRBIRINE KARISTIRMAK

Cumhuriyet...
"İçinde bulunduğumuz yılın ilk on ayında İstanbul'dan ya da merkezi İstanbul'da bulunan şirketlerden yapılan ihracat 56 milyar dolar, diğer seksen ilden yapılan ihracat ise 38 milyar dolar.Öte yandan da Ardahan ilimizin hiç ihracatı yok, Tunceli, Gümüşhane, Bayburt, Bingöl, Erzincan, Muş illerimizin ihracatı bir milyon doların, Osmaniye, Bartın ve Kırıkkale illerimizin üç milyon doların altında.İstanbul toplam ihracatın yüzde 56'sını, ilk on il de yüzde doksanını yapıyor.İhracatın bu dağılımı ortadayken, bizler cumhuriyet kavramının içini hukukla doldurmaktan bahsediyoruz.Galiba esas konu ortada bir cumhuriyetin olup olmadığı konusu.Bölgesel dengesizliğin bu kadar çarpıcı olduğu 84 senelik bir cumhuriyete cumhuriyet demek kavramın özüne ihanet olabilir..."
* * *
Bu satırlar Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Yardımcısı Profesör Eser Karakaş'ın 14 Aralık 2007 tarihli Star gazetesindeki yazısından alınma...
Neymiş? İhracatta bölgesel dengesizlik artmış.. O yüzden böyle bir cumhuriyete cumhuriyet demek kavramın özüne ihanet demekmiş...
Mantığa bakınız hele...
Cumhuriyet ilan edileli 84 yıl oluyor...
Atatürk cumhuriyetin ilk 15 yılında vardı. CHP 27 yılında...
Türkiye Cumhuriyeti'ni 50 yıldır ABD ve IMF yörüngesinden çıkmayan sağ partiler ve liderler yönetiyor...
İşbirlikçi politikalar sonucu her türlü gelir adaletsizliği tavana vurduğu gibi bölgeler arası gelir farklılığı da o ölçüde arttı...
Sayın Profesör adeta bunun farkında değil...
Ülkede ekonomik dengesizlikleri düzeltmek iktidarların değil de cumhuriyet adı verilen hayali bir organın göreviymiş gibi... Cumhuriyeti suçluyor.
Sayın İkinci Cumhuriyetçi profesör aklınca Cumhuriyeti küçültecek...
Oysa.. Cumhuriyetin ilkeleri terk edilmeseydi... Egemenlik ulusta kalsaydı... Bağımsızlık korunsaydı. Ülke sömürüye açılmasaydı... Ulusal çıkarlara yönelik politikalar izlenseydi... Türkiye bugün bu sefaletin içinde mi olurdu? Sayın Profesör cumhuriyeti geriye götürenleri suçlayacak yerde cumhuriyetin kendisini suçluyor... Anlaşılan öğrencilerine de ciddi ciddi bunları anlatıyor...
****
Yukaridaki yazi, 26 Aralik 2007 tarihli Milliyet'ten Melih Asik'in kosesinden alintidir.
Sapla samani karistirmak nedir, cok guzel bir ornekle sunmus, Sayin Asik okurlarina.
Burada sap, adi gecen profesor; saman ise soyledikleri oluyor.
Yerseniz.
Ve emin olun, o samani yiyen koyunlar maalesef cok!

24 Aralık 2007 Pazartesi

Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği


Aziz Nesin, yıllar önceki bir konuşmamız sırasında şöyle demişti:

"- Geçmişte Atatürk'ü eleştirmiş olmaktan dolayı şimdi utanıyorum. Her geçen gün gözümde küçüleceğine, tersine daha da büyüyor."

Benzer aşamadan geçmiş bir kişi olarak, bu değerlendirmeyi gönülden paylaşmam zor değildi.

Zaman bizleri değil, Mustafa Kemal'i haklı çıkarmıştı.

Lenin'in, Mao'nun, Enver Hoca'nın, Dimitrof'un heykellerinin yerlerde sürüklendiği, resimlerinin duvarlardan kaldırıldığı, Leningrad isminin St. Petersburg'a dönüştürüldüğü günümüzde, bunu görebilmek kuşkusuz daha kolay.

* * *

Eğer Türkiye'de bir din devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal'e saldırmanız elbette ki tutarlıdır.

Eğer Türkiye'nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal'e saldırmanın elbette tutarlı bir yanı vardır.

Ama "çağı yakalama" arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki - her garip şeyi yapanlara olduğu gibi - bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama inandırıcı olamazsınız.

Bir bakıyorsunuz; Kültür Bakanı'nı temsilen açık oturuma katılan bir sayın konuşmacı, Kemalizmin Batı Avrupa'daki totaliter ideolojilerin etkisi altında kaldığını söylüyor. ( Çekinmese, faşistlikle suçlayacak. )

Bir bakıyorsunuz; Marksist soldan ciddi bir düşünür, "Halka sorulsaydı dil devrimini kabul eder miydi?" diye soruyor. ( Sanki referandumla devrim yapılabilirmiş gibi... )

Bir bakıyorsunuz; 60'lı yıllarda Atatürk'ün sosyalistliğini kanıtlamak için ter döken bir köşe yazarı, şimdi onu küçültmek için tüm kalem kıvraklığını kullanma telaşı içinde.

Bir bakıyorsunuz; "orijinal" olabilme uğruna, Atatürk'ü demokrasi karşıtı gösterebilmek için, kendi eğilimlerine bilim kılıfı giydirme çabasına girenler var.

Mustafa Kemal'i bilimsel olarak değerlendirebilmenin yöntemi açık: Hangi koşullardaydı? Ne yapmak istiyordu? Ne yaptı? Sonuç ne oldu?

Hangi koşullarda yola çıktığını biliyoruz. Ne yapmak istediğini ise - en kıt zekâlıların bile yanlış anlayamayacağı kadar - açık söylemiş:

"Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, on yaşını doldururken, demokrasinin bütün geleneklerini sırası geldikçe yerine koymalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur. Demokrasi maddi refah meselesi değildir. Böyle bir nazariyat, vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını unutmayı amaçlar. Bir ulusu oluşturan bireylerin her çeşit özgürlüğü güven altında bulunmalıdır."

Ne yapmış?

Hiçbir şeyin devletin dışında olamadığı faşizmin yükselme döneminde bile, Türk Dil ve Tarih Kurumları, siyasal iktidarların etkisinden uzak, bağımsız bir yapıda oluşturulmuş.

Totaliter bir kültürden demokratrik bir kültüre geçiş için büyük çaba sarfetmişDışarıda varolmayan çoğulculuğu, tek partinin içinde adeta özendirmiş.

"Devletçilik" resmi ideoloji iken, özel sektör ve liberalizm savunucuları partinin ve devletin en üst düzeylerine kadar yükselebilmişler; parti içinde ayrı bir kanat oluşturmuşlar.

Chp'ye faşist bir model getirmek isteyenleri terslemiş. Bir muhalefet partisi kurulması deneyini, - çok olumsuz koşullarda bile - kendi eliyle başlatmış.

Peki açtığı yol - tüm ihanetlere karşın - nereye varmış?

Eksikleri, yanlışları olsa da hiçbir Müslüman ülkede var olmayan bir demokrasiye!..

* * *

Bir cümle hâlâ kulaklarımda:"Cesaretim olsa, tıpkı İnce Mehmed'in destanını yazdığım gibi, Mustafa Kemal'in de desatanını yazmak isterdim..."

Ölümünden yarım yüzyıl sonra - ve tüm ideolojik değerlerin altüst olduğu bir dünyada - eğer bir kişi hâlâ Yaşar Kemal'de ve milyonlarca insanda bu duyguları yaratabiliyorsa, hâlâ güncelse, bunun anlamı açıktır.

Bu ülkede Atatürk'ü yıkarak olumlu bir şeyler yapabileceğini sananların, kendi küçük dünyaları içinde büyük bir yanılgı yaşadıklarına inanıyorum.


A.Taner KIŞLALI - Cumhuriyet, 8 Mart 1992 ( Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği )

19 Aralık 2007 Çarşamba

LAIK CUMHURIYET MITINGI - MENEMEN


Kubilay’dan Özbilgin’e Laik Cumhuriyet Mitingi

Türkiye Cumhuriyeti;
Demokratik, Lâik ve Sosyal bir Hukuk Devletidir.


Şehitlerimize

Hukukun üstünlüğüne

Laik Cumhuriyete

Anayasal Düzene

Temel Hak ve Hürriyetlerimize

İnsan Haklarına ve Eşitliğe

Bağımsız Yargımıza

Sahip çıkmak için;


23 Aralık'ta Saat: 12:00 de
Menemen de (Büyük park Önü) buluşuyoruz.



“Biz”; Türk Milletiyiz!...
Egemenlik Kayıtsız Şartsız “Biz”imdir!...

16 Aralık 2007 Pazar

Bir Pazar Siiri


Bağışla

Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi

Mutluluğa hep geç kalırım
Hep erken giderim mutsuzluğa
Ya her şey bitmiştir çoktan
Ya hiçbir şey başlamamış

Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken sevgiye geç
Yine gecikmişim bağışla sevgilim
Seviye on kala ölüme beş

Aziz Nesin

13 Aralık 2007 Perşembe

Mustafa Kemal'in Gizli Vasiyeti "Hilafet" !!!


Son gunlerde yasanan gelismeleri takip ediyorsunuzdur mutlaka.
Ben tum bu gelismeleri gunluk olarak yorumlamak yerine, hepsini tek tek not tutar saklarim.
Cunku o kucuk notlari birlestirince, karsiniza, tasinmak istendiginiz karanlik nokta apacik ortaya cikar.
Ancak 13 Aralik 2007 tarihli Hurriyet Gazetesi'nin internet sitesindeki bu haberi okuyunca, derhal sizlere aktarmak istedim.
Cunku bu haber, aydinlik Turkiye Cumhuriyeti'nin temelini, hem de kurucusu tarafindan oldugu iddia edilen gizli bir vasiyet ile, hedef alan dinamikten farksiz.
Daha fazla yorum yapmadan, yalnizca yukaridaki sozunu goz onune alarak okuyacaginizi umdugum, Mustafa Kemal Ataturk ve gizli vasiyeti haberinin bir kismini asagida sizlere sunuyorum:
Vasiyette hilafet mi vardı?
AraŞtIrmacI-Yazar Aytunç Altındal’a göre, Atatürk, bazı notlarının ölümünden 50 yıl sonra açıklanmasını vasiyet etmişti. Altındal, “Kenan Evren ve dönemin başbakanı Turgut Özal, bunları okudular. Ancak bu görüşlere, bu fikirlere ’toplumun henüz hazır olmadığını’ öne sürerek bunların açıklanmasını engellediler” dedi. 1988’de Atatürk’ün vasiyetinin üstüne 25 yıllık yeni bir yasak konulduğunu da iddia eden Altındal, “Atatürk, hilafetin kişi bazında değil, bütün İslam ülkeleri arasında rotasyonla değişecek bir kurum olarak canlandırılabileceğini düşünüyordu. Bu vasiyeti 1958’de Adnan Menderes de öğrendi ve ’Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz’ cümlesini bu nedenle söyledi.”

Bu haberle birlikte, aslinda sayin! Evren ile merhum Ozal Hazretlerinin, Mustafa Kemal'in izinde, hakiki Kemalistler; Menderes'in ise bu aydinlik Kemalist Devrim yolunda bir sehit oldugunu anliyorsunuz!

Uzuldum demek yetmiyor,icimdeki kirilmisligi anlatmaya...
Mustafa Kemal'i, devrimlerini, ne yapmak istedigini anlamayan daha dogrusu muazzam bir bicimde yanlis anlayan tek toplumun, Turk Toplumu oldugu gercegi var bu haberde.
Belki de bu haberdeki tek gercek sey olarak...

4 Aralık 2007 Salı

Bir Adalet ve Demokrasi Haftasi Oncesi


" Kimi oluler bize ne kadar yakin

Yasayanlarin bircogu ne kadar da olu "

Mustafa Kemal`in ilke ve devrimlerine, tam bagimsiz aydinlik Cumhuriyet`in kazanimlarina, daima artarak devam eden hain saldirilarin yasandigi bugunlerde, seni sadece 24 Ocak`larda degil, her gun buyuk bir ozlemle aniyor ve ariyorum.

24 Ocak 1993'te öldürülen gazeteci-yazar Uğur Mumcu ile 31 Ocak 1990’da öldürülen Prof. Dr. Muammer Aksoy’un ölüm yıldönümlerini belirleyen 24 Ocak-31 Ocak günleri arasındaki haftanın, demokratik kitle örgütleriyle birlikte, ‘Adalet ve Demokrasi Haftası’ olmasına karar verilmişti.

Simdi yargi ve adalet AKP; demokrasi ise Ilimli Islam ve etnik bolunme yanlisi sozde aydinlarin, AB ve ABD usaklarinin elinde.

Soyler misiniz...

Onumuzdeki ay neyi kutlayacaksiniz ?