30 Ekim 2009 Cuma

Cumhuriyet kadınları...


SEN oradasın...
Kimi zaman durakta görürüm seni.Fabrikada, atölyede, tezgâhta, bilgisayar başında, okulda, masanın arkasında, çarşıda-pazarda, yaşamın orasında ya da burasında...
O dimdik-mağrur duruşunun sana ne kadar çok yakıştığını düşünürüm.Son zamanlarda gözlerinde endişe ve hüzün var...
Anaçlığın sana verdiği kaçınılmaz duygudur o; aydınlık güzel günler tehlikeye girdiğinde, ufukları kara bulutlar sardığında, medeniyete giden pırıltılı yollar kapandığında, anaçtır, önce kadınların canı yanar...
Olsun...
Sen oradasın ya...
Çocuklar okul dönüşü ekmek arasına peynir-domatesi severler, en çok da senin elinden...
Onlara söyle: Bugün Cumhuriyet Bayramı...
Korkmadan kutlasınlar...
Onlara Mustafa Kemal‘i hatırlat...
Bu cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, bir gece meşalelerini yakıp yola çıkan bir avuç yürekli-yiğit insanın aydınlığa doğru büyük yürüyüşünü, bu ülkenin nasıl var olduğunu...
Ve bugünleri; ihaneti anlat...
Ben, cumhuriyet kadınlarının yobazlığa-ilkelliğe-karanlığa asla yenilmeyeceklerine inanırım her zaman...
Onları orada-burada gördüğümde yüzüm güler...
Kendimi yüreğiyle o kadınlardan birine bağlı erkek, aynı zamanda başı okşanmayı bekleyen bir çocuk gibi hissederim. Bu duygu bana, “Asıl olan; kadınlar yenilmedikçe savaşın kaybedilmeyeceğini” söyler.
Bugünler zor günler...
Cumhuriyetimize kasteden bir karşı devrimin tam ortasındayız...
Ve bugün hüzünlü bir Cumhuriyet Bayramı...
Olsun...
Sen oradasın ya...
Başın dimdik, gözlerinde cumhuriyet kadınının çağdaşlık-aydınlık sevdası var...
Söyleyeceğim herkese; sen oldukça korkmasınlar...

Bekir Coşkun, 29 Ekim 2009 Habertürk

29 Ekim 2009 Perşembe

Kimsesizlerin Kimsesi 86 Yaşında

..ve öyle kolay kaybetmeyiz!

Demokratik, Laik, Soysal Hukuk Devleti temel ilkelerine sahip Türkiye Cumhuriyeti’mizin 86. kuruluş yıldönümünde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve şehitlerimizi minnet ve şükranla anar; Ulusal bütünlüğümüzün ve tam bağımsızlığımızın sonsuza kadar yaşatılacağı inancı, azim ve kararlılığı ile tüm ulusumuzun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı en içten dileklerimle kutlarım.
Saygılarımla,
Çağlayan Karadoğan

"Cumhuriyeti kuranlar onu korumaya da muktedir olmalıdır.
Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak,
Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır.
Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir
. "
M.Kemal ATATÜRK

Bu ülkenin aydınlık insanları. Size Cumhuriyet yakışır.

28 Ekim 2009 Çarşamba

Bu gün Ekim, yarın Hasat!..


2002 Ekim’inde...
Apo’nun idamı müebbete döndü. Kürdistan Ulusal Parlamentosu açıldı. Madam Mitterrand onur konuğu olarak katıldı. Mesut Yılmaz “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” dedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu, AKP’ye kapatma davası açtı. Milli maç yaptık.
*
2003 Ekim’inde...
İsviçre, soykırımı tanıdı. Apo’nun avukatı ilk Kürtçe şiir kitabını çıkardı. AB uyumu ayaklarıyla Kürtçe kurslarıaçıldı. Mardin’de emniyet müdürlüğü tarandı; 5 polis yaralı... Milli maç yaptık.
*
2004 Ekim’inde...
10 şehit verdik. Avrupa Parlamentosu, Leyla Zana’ya Sakharov Ödülü verdi, Ermeni Kongresi’ne de ev sahipliği yaptı. Milli maç yaptık.
*
2005 Ekim’inde...
11 şehit verdik. Bu sefer Arjantin, soykırımı tanıdı. Orhan Pamuk, Almanya’dan Barış Ödülü aldı. İngilterePrensi Charles, Türkiye’ye geldi. Milli maç yaptık.
*
2006 Ekim’inde...
5 şehit verdik. Fransa, soykırım yok diyeni içeri tıkan yasa çıkardı. Orhan Pamuk, Nobel aldı. İngiltere Kraliçesi’nin Türkiye’ye geleceği açıklandı. Milli maç yaptık.
*
2007 Ekim’inde...
18 şehit verdik. DTP Kongresi’nde “Türk denmesin, Türkiyeli densin” dendi. ABD Ohio soykırımı tanıyan 36’ncı eyalet oldu, Türkiye oha falan oldu. Orhan Pamuk, Nobel’den aldığı parayla ABD’de ev aldı. Maliye bakanımızın, İngiliz vatandaşı olduğu ortaya çıktı. Kevın Kostnır, Çankaya Köşkü’nde 29 Ekim balosuna katıldı. Milli maç yaptık.
*
2008 Ekim’inde...
5’i polis 12 şehit verdik, sonra Aktütün’ü bastılar, 17’de orada, 29 şehit verdik. Ahmet Türk “Kürtler soykırıma uğradı” dedi. Türkiye’nin onur konuğu olduğu Frankfurt Kitap Fuarı’na Türkiye’nin yarısını Kürdistan diye gösteren harita asıldı. Atatürk’ü sarhoş, dinsiz gösteren Mustafa filmi vizyona girdi. Milli maç yaptık.
*
2009 Ekim’inde...
Kürt açılımı, Ermeni açılımı, Kevın malum, Ermenistan’la milli maçımız var. Şimdilik.
*
Hazmede hazmede yani.

Yılmaz Özdil, Hürriyet 01Ekim2009

23 Ekim 2009 Cuma

Açılımın açılmışı...


NE olduğunu bilmeden, sırf iktidara yalakalık yapmak için "Açılımı destekliyorum" dediniz.
Ne olduğunu şimdi öğrendiniz.
Demek ki şöyle oluyormuş açılım:
PKK militanları daha sınırdan içeri girer girmez mahkeme, sınır kapısına kadar ayaklarına gidiyor...
Onlara "Pişman mısınız?" diye soruyorlar...
Onlar "Hayır, pişman değiliz" diyorlar...
Ve karar veriliyor:
"O zaman beraat..."
*
Ben size bu açılımı çok açmayın, sonra kapatamazsınız demiştim...
Şimdi nasıl kapatacaksınız?..
ABD'nin PKK'yı "uyuşturucu taciri" saydığı günün ertesi, onları bando-mızıka ile karşıladığınızı...
Ya da: Yıllarca AB ülkelerini "PKK'ya hesap sormamakla", "ortalıkta dolanmalarına izin vermekle" suçladıktan sonra, hesap sormadan ortalıkta dolanmalarını "ulusal zafer" ilan etmenizi nasıl anlatacaksınız?..
*
Şimdi anladınız mı açılım ne?...
Şöyle oluyor:
Vali elinde çiçekle koşuyor...
Kaymakam da arkasından, elinde çikolata...
Vali arada bir "Koş İhsan, geç mi kaldık ne?.." diyor...
PKK'lıları karşılıyorlar...
Tarihimizde ilk kez, yola düşüp sanığın ayağına giden mahkemede soruyorlar:"Pişman mısın?..."
"Hayır..."
"O zaman beraat..."
*
İşte açılım...
Siz bunu desteklediniz...
Ne olduğu bilinmeyen bir "açılım" soytarılığını, sırf iktidara hoş gözükmek için destekleyen aydın-sanatçı-yazar-çizer olmanın ahmaklığı içinde öyle bakarsınız artık, açılımın açılmışına...

Bekir Coşkun, 22.10.2009 Haber Türk

16 Ekim 2009 Cuma

Hedef Büyük Devrimci!..


Utanmasalar, kastanyetleri parmaklarına geçirip şıkır şıkır oynayacaklar!..

Avrupa Birliği’nden “İstiklal marşınızı öyle sık sık, olur olmaz yerlerde kullanmayın, okullardaki ‘Türk’üm, doğruyum, çalışkanım’ sözleriyle başlayan andı da kaldırın, ne demek ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyene, onu da silin atın” talimatları geldiğinde de pek sevinmişler, “işte demokrasi” çığlıkları atmışlardı…
Hele anayasanın “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilk üç maddesinin kaldırılmasını isterlerken “nedir bu, kutsal kitap mı? Tabii ki değişecek, bir kenara not edin” diyebiliyorlardı..
- Şimdi sıra geldi Mustafa Kemal Atatürk’e!..
Aslına bakarsanız, büyük devrimci yıllardır hedef tahtasındaydı…
Ama yürekleri henüz yetmediği için saldırılar dolaylı yollardan yapılıyordu.
Şimdi o aşama da atlatıldı!.
Avrupa Birliği’nin bu satırlar yazılırken henüz açıklanmamış ama basına sızdırılmış raporunda, “Atatürk’e yönelik suçlarla ilgili kanunun” ifade özgürlüğüne, dolayısıyla demokrasiye aykırı olduğu belirtiliyor!
Ayrıca Türk alfabesinin korunması ve halkı askerlikten soğutmakla ilgili kanunların da demokrasiye uygun olmadığı, bunların topyekûn kaldırılması isteniyor…
İşbirlikçilerde bir sevinç, bir mutluluk, sormayın gitsin!..
Örneğin, The Taraf adlı “yayın”, sürmanşetine şu başlığı uygun görmüş:
- 23 model yasaları atın!..
Şimdi, elinizi vicdanınıza koyun; bu ülkenin kurucusu zaten yıllardır, üstelik “belden aşağı” vuruşlarla kıyasıya eleştirilmiyor mu?.
Yukarıda sözünü ettiğim “yayın” Ergenekon soruşturmalarının yanaşma medyaya yoğun olarak “servis edildiği” sıralarda, “Ergenekon 1923’te kuruldu, 2008’de arınıyor” şeklinde utanmazlık abidesi bir başlık atmadı mı?..
Peki, nedir istenen?.
Atatürk’e alenen hakaret edilmesi mi?
Büyük devrimcinin heykellerini dileyenin tahrip etmesi mi?..
Bu ülke böyle mi demokratikleşecek?..
Bir ülkenin en çok üstüne titremesi gereken değerlerinin başında dili gelmiyor mu?..
Bir devlet alfabesini korumayacak da neyini koruyacak?..
Türk ordusu inanılmaz bir “psikolojik harp” harekâtıyla diz çöktürülmeye, teslim alınmaya çalışılırken “halkı askerlikten soğutma” başlıklı yasanın kaldırılması acaba hangi yeni “harekâtlara” kapı açacak?..
Soru çok, soru binlerce, ama bence asıl sorulması gereken, yanıtı alınması gereken soru şu:
- Kendi ülkesine bu nasıl bir nefret, ne tür bir kin, ne bitmez bir düşmanlıktır?..

Bir Yurtsevere Mektup (XXX)

Sevgili kardeşim Balbay, Kürt açılımından sonra, artık nur topu gibi yeni bir açılımımız daha oldu, Ermeni açılımı!..
İmza töreni gözlerimin önünden gitmiyor: Önde iki asık suratlı adam, arkada ise geçen yüzyılın başında o iki adamın temsil ettiği ulusları birbirine boğazlatmak için ellerinden geleni artlarına komayan kocamaaan devletlerin temsilcileri, alkış tutuyorlar…
İnan gözlerim yaşardı!..
Açılım o kadar demokratik gidiyor ki, Bursa’da oynanacak maça kardeş devlet Azerbaycan’ın bayraklarını sokmak bile yasaklanmıştı, açılıma zarar gelmesin diye!..
Maçtan kısa süre önce yaptıkları saçmalığın büyük tepki topladığını görünce yasağı kaldırdılar ama bu kez de “minnacık” bayraklara izin verileceği söylentisi yayıldı, hani şu ilkokul öğrencilerinin salladığı türden. Herhalde Sarkisyan görmez diye umuyorlar!..
Ne diyeyim, Tanrı akıl fikir ihsan etsin…
Aklıma gelmişken, İstanbul Valiliği de, İmralı’daki şakır şakır “yol haritası” çizerken Edirnekapı Şehitliği’nde, şehit ailelerinin açıklama yapmasını yasaklamıştı, Kürt açılımına zarar gelmesin diye!..
Zarar gelmemesi için üzerine titrenen açılımlara yakında Kıbrıs, Ege Kıta Sahanlığı gibi açılımların da ekleneceğini bekleyebiliriz.
Büyük devrimci ile ilgili açılımı ise yukarıda anlattım zaten!..
Tarih, birilerini, izi asla yüzlerinden çıkmamacasına fena yargılayacak, ama korkarım ağır bedeller de ödenecek..
Ve yine birileri, aldatmak, geleceğini çalmak istedikleri bu halkın karşısında çok ama çok ağır hesap verecek, hiç kuşkum yok..
Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin olanca gücü, sıcaklığı, direnci ve kararlılığı ile kucaklıyorum.
Ümit Zileli, 15.10.2009 Cumhuriyet

10 Ekim 2009 Cumartesi

Damat Ferit Bile!..


AKP’li Cumhurbaşkanı, TBMM’nin açılış konuşmasında ne demişti?..
- Türkiye, kendi sorunlarını kendisi çözmek zorundadır, yoksa birileri gelir, çözer..
İlginç bir cümleydi!.. Ben, kendi hesabıma cümleyi ciddiye alıp, üzerinde uzun uzun kafa patlattım… Öncelikle iki soru öne çıkıyordu:
- AKP’li Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği “sorunlarımız” neler?..
- Kendimiz çözemezsek, “gelip çözecek birileri” kimler?..
Sağ olsunlar, “içerdeki” ve “dışarıdaki”lerin şu bir hafta içinde yapmış oldukları açıklamalar, raporlar, kongreler “sorunlarımızın” ne olduğunu gayet güzel bir şekilde ortaya koydu..
- Anayasanın “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilk üç maddesini değiştirin.
- “Ne mutlu Türküm diyene” demeyin..
- İstiklal Marşı’nı olur olmaz yerlerde sık sık kullanmayın..
- Okullardaki “Türküm, doğruyum, çalışkanım” andını da kaldırın
- Lozan’daki “azınlıklar” maddesini genişletin… Türkçesi şöyle: Kürtleri, Alevileri vb. azınlıktan sayın…
- Abdullah Öcalan ve PKK ile masaya oturun, dağdakileri indirip, siyaset yolunu açın…
- Kıbrıs’tan elinizi, eteğinizi çekin…
- Ermeni açılımını bir an önce tamamına erdirin..
Nasıl buldunuz?.. İşte, içerdeki ve dışarıdakilerin el ele çıkardığı “sorunlarımız” listesi şimdilik kaydıyla böyle… Tabii, bu durum da iş, dönüyor, dolaşıyor, AKP’li Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği “kim çözecek” meselesinde düğümlenip kalıyor:
- Biz mi çözeceğiz, birileri mi gelip çözecek?!..
Ben günlerdir, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan kişi, hem de TBMM’nin açılışında, böylesine zavallı bir cümleyi nasıl söyleyebildi, buna karşı ne demeli” diye düşünüp dururken, CHP lideri Baykal, salı günü grup toplantısında aynen şöyle dedi:
- Damat Ferit dahil kimse çıkıp ‘dışarıdan gelen taleplere açık olmalıyız. Söylenenleri yapmalıyız. Yoksa başımıza bir şeyler gelir’ deme cesaretini gösterememiştir…
İşte benim aradığım karşılık da buydu… Baykal’a yürekten teşekkür ediyorum!..
Bir Yurtsevere Mektup (XXIX)
Sevgili kardeşim Balbay, eminim dünkü Cumhuriyet’in manşetini görünce “acı tonu” fazla bir kahkaha patlatmışsındır!.. Ergenekon polisleri, Ergenekon savcıları ve Ergenekon yargıçları, Kandilli’de, Emniyet’in iftar yemeğinde bir araya gelmişler, bir eğlenmişler, bir eğlenmişler, sorma gitsin!.. Hem de ne zaman; ilk Ergenekon iddianamesinin açıklandığı 14 Temmuz 2008 tarihinden kısa bir süre sonra, davaya 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bakacağının açıklandığı gün… Yani, iftar yemeği olmuş mu sana “kutlama” yemeği!.. Odatv.com’un ortaya çıkardığı yemeğin fotoğraflarına baktım; aynı davanın yargıcı, savcısı, polisi aynı masada pek mesut, pek bahtiyar görünüyorlardı, herkes gülüyordu…
Ergenekon savcısıyla üst düzey istihbaratçının gülümseyen fotoğrafına dalıp gitmişken, aklıma birden ve nedense, Tayyip Bey’in Amerikan Wall Street Journal’a verdiği demeçte Aydın Doğan’ı ünlü mafya lideri Al Capone’a benzetişi geldi!.. İşin “çirkinlik” ve “insaf” boyutlarına girmeyeceğim… Yalnızca çok merak ettim; Ergenekon davasına benzer bir dava ABD’de görülüyor olsaydı ve o davanın yargıcı, savcısı, polisi örneğin “Thanks giving friday” yemeğinde, hem de davanın hangi mahkemede görüleceğinin açıklandığı gün aynı masada gülücükler saçarken görüntülenseydi, acaba Wall Street Journal ya da diğer Amerikan gazeteleri bu durumu hangi sözcüklerle manşetlerine taşırlardı?!..
Son üç gündür yazılarını okuyorum. İçimizdeki mevsimlerden söz etmişsin; benim içimde, üstelik kışa hazırlanırken bahar mevsimi hüküm sürüyor… Öyle ki; güneş olabildiğince parlak, olabildiğince sıcak sarmalıyor… Sana, Gaziantep’ten, Adıyaman Besni’den o sıcacık insanlardan binlerce sevgi getirdim…
Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin olanca gücü, sıcaklığı ve direnciyle kucaklıyorum.
Ümit Zileli, 08 Ekim 2009 - Cumhuriyet

7 Ekim 2009 Çarşamba

Borç...


DEVLET Bahçeli, Cumhurbaşkanı’nı eleştirip “Misafir gibi” dedi, elbette duydunuz.
“Misafir…”
Yani sizin Cumhurbaşkanı’nız değil mi?..
Öyleyse ben “O benim Cumhurbaşkanım değil” dediğimde niye homurdanıp kızdınız?..
Peki kim seçti bu Cumhurbaşkanı‘nı?..
***
Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı yapan MHP‘dir.
367 şartının kabul edildiği o günlerde eğer MHP yanaşmasaydı, AKP uzlaşmak zorunda kalacak, muhtemelen herkesin “O benim Cumhurbaşkanım” diyebileceği bir tarafsız kişi Cumhurbaşkanı olacaktı.
Ama olmadı…
“Misafir Cumhurbaşkanı” seçildi.
Onun tarafsızlık yeminine rağmen AKP’nin Çankaya’da oturan parçası olduğunubilmeyen var mı?..
Ve ulusal bütünlüğümüzü tehdit eden “Kürt açılımı”nın isim babası…
MHP‘nin“Gerekirse biz de dağa çıkarız” dediği sürecin baş planlayıcısı…
***
Şimdi Devlet Bahçeli‘nin bir borcu var.
Çıkıp Türkiye’den özür dilemeli.
O, dürüst ve güvenilir bir politikacıdır.
“Benim Cumhurbaşkanım değil” savımı şimdi “Misafir Cumhurbaşkanı” ya da“Bunu yapanlar Yüce Divan’da yargılanacaklar” diyerek dile getirmesi, Türkiye’nin acı hikâyesidir aslında…
Bu ülke hiçbir zaman böyle paramparça değildi…
Hiçbir zaman böylesine etnik farklılaşmayı, ayrımcılığı, bölünmüşlüğü yaşamamıştı Türkiye…Boynunda vebal vardır, Bahçeli özür dilemeli.
Türkiye’ye borcu var…

Bekir Coşkun, Habertürk

2 Ekim 2009 Cuma

Sessizlik

Bir sessizlik var...
Hani cıvıl cıvıl kuş sesleriyle çınlayan ormanda, bir silah patlamasıyla başlayanani sessizlik gibi...
Bir korku hali...
Bir sinme...
Bir suskunluk...
Sesler kesildi.
En sivri dilliler ortadan yok oldular.
Sivil toplum örgütlerinin önderleri sıvıştılar.
Televizyonlarda aykırı haber yok.
Yeni yayın dönemleri açıklanıyor, yorumcular tekdüze, tartışmacılar aynı fikirde...
Gazetelerin manşetlerinde sudan haberler...
Akademisyenler, en heyecanlı aydınlar, muhalefet, siviller, askerler içlerine kapandılar...
Orman sessizleşti...
Sustu kuşlar...
Bence İstiklal Marşı'mızın“Korkma...” diye başlaması öyle boşuna değildi.
Telefonda bile konuşmaya korkuyor, bir teki dahi dünyaya bedel kahramanTürk...
Diyelim ki otomobil sohbeti yapanlar bir anda “Ben bu hükümeti de beğenirim doğrusu...” diyorlar durup dururken...
Ve kaporta-boyanın “hükümeti beğenmekle” ne alakası olduğunu düşünürken, içinize telefonun dinlendiği şüphesi düşüyor ve kaportayı-boyayı bırakıp siz de başlıyorsunuz:
“Daha ne yapsın adam?..”
Eğer insanlar; telefonlarının dinlendiği, yatak odalarına kadar girildiği, her an izlendikleri duygusuna kapılmışlarsa...
Başlarına bir anda kötü şeylerin geleceğini hissediyorlarsa...
Bu nedenle düşündüklerini söylemekten, ağızlarını açmaktan korkuyorlarsa...
Dünyanın her yerinde bunun tek adı vardır:
Faşizm...

Bekir Coşkun, Habertürk