27 Temmuz 2009 Pazartesi

Batağa Saplanmamak

SANKİ sihirli bir el Türkiye’deki iktidarı uzaktan kumandayla yönlendirmekte ve hatadan hataya sürüklemektedir. İzlenim o ki, İmralı’da oturan “lider” çözüm için 15 Ağustos’ta müthiş bir planla ortaya çıkacak ve koskoca Cumhuriyeti köşeye sıkıştırıp yeni ödünler vermeye zorlayacak.
Bu izlenim, Başbakan’ı yarışta ön almaya ve İmralı’dakinden önce kendi çözüm planını açıklayarak verilmemesi gereken ödünleri vermeye itiyor gibi.
Böyle bir yarışta bu gidişle “etnik haklar” batağına iyice saplanmaktan başka seçenek kalmayabilir. Oysa, daha şimdiden, o alanda yapılmaması gerekenler yapılmış, sorun zaten güç çözülür duruma sokulmuştur.
Durumun daha da güçleşmemesi için gidişin mutlaka durdurulması gerekiyor. Ülkenin ve Cumhuriyetin geleceği, biri ada tutsaklığından kurtulma çabasına düşmüş, öbürü de niçin olduğu bilinmez bir telaşla yanlış yola sapmak üzere olan bir politikacının ikili yarışına teslim edilemez. Devletin bütün kurumları ve toplumun cumhuriyetçi kesimleri bu yarışın durdurulması için ellerinden geleni yapmak zorundadırlar.
Gün, “muhalefet Başbakanı rahat bıraksın, medya iktidarın işini kolaylaştırsın, asker hiç karışmayıp seyretsin” demenin günü değildir.
İşimiz zor. Cumhuriyetin temel ilkelerini, ülkenin bağımsızlığını, ulusun bütünlüğünü çok çeşitli dış ve iç baskılara karşı korumak ve Atatürk’ün emanetini ne pahasına olursa olsun korumak ortak ödevimiz olmalıdır.
Dıştan gelen baskı, ilk bakışta çapraşık gözükse de özde ikili bir basitliğe indirgenebilir. Yüzyılların çok alışık olduğumuz önyargılarını ve hesaplarını bir yana bırakırsak, şimdilik ABD ve AB’den gelen şaşırtıcı baskılar önemli..
Güneyimizde kendisine bağlı bir Kürdistan devleti kurma hevesiyle türlü çarelere başvuran ABD’ye çok kesin bir dille Türkiye’nin güneydoğusunu bu hevesin içine sokma düşüncesinden vazgeçmesi gerektiğini bildirmek gerekiyor.
AB’ye de Atatürk Türkiyesi’nin etnik ayrımcı ve ayrılıkçı temellere dayalı bir insan hakları anlayışına yanaşmayacağı çok açık bir dille anlatılmalıdır. Tam üyelik konusunda zaten nazlanan bir Avrupa’nın Türkiye’yi bir de böyle bir yanlışa sürükleme hakkı olamaz. Yeter ki, yine onların kavramlarını kullanarak, çağdaş insan haklarında etnik ayrımcılığa yer olmadığı onlara anlatılsın.
İçteki baskıyla baş edebilmek daha zor. Çünkü, iktidarın kendisi “ulus-devlet” anlayışını henüz tam anlamıyla kavrayamadığı ve hâlâ ümmetçi tutkulardan kurtulamadığı için, etnik nitelikli haklarla oynamanın tehlikesini göremiyor. Oysa, kendi felsefesi çerçevesinde bile biraz derinliğine düşünebilse, ümmet kardeşliğinde de etnik kimlik ayrımcılğına yer olmadığını görecek.
Etnik bataklığa saplanılmadıkça, Doğu’yu Güneydoğu’yu kalkındıracak bir sosyo-ekenomik bir plan sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır.

Mümtaz Soysal - 27.07.2009 Cumhuriyet

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Batı, Atatürk’ü Yargılıyor…

Yargılanan Türkiye Cumhuriyeti, devrimlerimiz…
- Yargılanan bağımsızlığımız, özgürlüğümüz…- Lozan yargılanıyor, emperyalizme karşı kazandığımız savaş yargılanıyor…
- Halkımız, ulusumuz yargılanıyor sömürgeciler tarafından…
- Kimliğimiz, değerlerimiz ve varlığımız yargılanıyor…
- Kurtuluşumuz ve onun önderi Mustafa Kemal Atatürk yargılanıyor sömürgeciler ve onların maşaları tarafından…
En büyük suçlu Atatürk; çürümüş, emperyalizmin arka bahçesi ve oyuncağı olmuş, fiilen işgal edilmiş Osmanlı’dan, bağımsız bir ulus ve Cumhuriyet yaratmış, Avrupalı müstevlilere karşı.
Ezilen ve sömürülen dünyada bağımsızlığın simgesi olmuş bir Türkiye; hem de dünyanın en sorunlu bölgesinde. Hindistan’ın İngiltere’ye başkaldırmasında, Afrika ülkelerinin Avrupa’ya karşı savaşında; dün Castro’nun, bugün Chavez’in Amerika’ya meydan okuyan duruşunda örnek olmuş Mustafa Kemal Atatürk.
Sömürgeciler onu hiç sevmediler ve sevmiyorlar. Bundan dolayı Atatürk’ü yargılıyorlar, yermek istiyorlar. Yeniden o kaosa, Sevr’i kabul ettirdikleri Osmanlı’ya dönmek istiyorlar.
- Çağdaş değerler, çağdaş hukuk düzeni ve toplumsal haklar yerine siyasal İslamın egemen olduğu bir cemaat düzensizliği istiyorlar bu coğrafyada.
- Cemaatin başına bir kukla yerleştirip, onu yönetmek niyetindeler…
Obama’nın hafızası…
- Obama Afrikalı dedelerini hatırlıyor mu?
- Amerika’nın pamuk tarlalarına taşınamayan Afrikalıların bugün sömürgeciler tarafından ne hale getirildiklerini, “Sudan’a yeni askeri operasyonlar planlarken” hiç mi hatırlamıyor?
- Amerika’nın Irak, Lübnan ve Afganistan’ı kan gölüne çevirdiğini göremiyor mu?
Görememiş ki Türkiye’ye ve Irak’a gelişinde, “izlenen politikanın devamını” istiyor.
Afganistan’da kendisi için “savaşacak Türk askeri” istiyor. Amerika yenilmiş, “gel benim yerime sen savaş” diyor, kendi emperyalizmine alet ediyor…
Amerika için Kore’ye, Somali’ye, Yugoslavya’ya, Afganistan’a, Lübnan’a asker gönderdik. Dün Kurtuluş Savaşı’nda Batı’nın bize yaptıklarını bugün sömürgeciler tekrarlarken, neden onlara yardım ediyoruz? Bindiğimiz dalı neden kesiyoruz?
Dün İngilizin Çanakkale’ye getirdiği Afrikalı ve Asyalıların durumuna düşmedik mi? Türk halkı bizim, “Amerikalıların Gurka’ları olmamızı istemiyor”. İngilizlerin getirdiği Gurka’ları 1915’te Çanakkale’de gördük, 1974’te Kıbrıs’ta gördük. Şimdi bizi “Gurkalaştırmak” istiyorlar.
Obama’nın Anıtkabir’i ziyareti ve yazdığı sözcükler yalnızca, Batı’nın Cumhuriyet’i ve Atatürk’ü yargılamakta oluşunu gizlemekten başka hiçbir anlam taşımaz. Bugün yaşamakta olduğumuz inanılmaz olayların arkasında kimlerin olduğu artık apaçık biliniyor. Televizyonları açın, gazetelere bakın, görürsünüz…
- Afganistan’da, Lübnan’da, Irak’ta, Gürcistan’da yeni Gurka’lara ihtiyaçları var. Soros söylemedi mi?Emperyalistlere göre “Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü bizim insanımız, askerimizmiş”!..
- Soros bir simge, Batı penceresinden Türkiye’nin görünümü; Türkiye’nin ayakta kalması ve onlar tarafından yıkılmaması için insanını, askerini emperyalizmin çıkarları için kullandırması gerekiyormuş. En iyi Türk yöneticimiz onların Cola şirketinin başına getirilecek; en iyi doktorlarımız onların sağlık kurumlarında görev alacak; en iyi askerlerimiz onların Asya’daki, Afrika’daki ve Ortadoğu’daki çıkarlarını koruyacak.
- Batı Türkiye’yi ancak bu koşulla kabullenir, bu koşulla yanında tutar, diyorlar.
Obama geldi, bir öpücük kondurdu. Bush gibi “sırtımıza vurmadı”.
Ermenistan’da, Kürdistan’da, Afganistan’da sizden hizmet bekliyoruz dedi. Mustafa Kemal bütün bu taleplere hayır dediği için sevilmedi, sevilmiyor.
Emperyalizm Mustafa Kemal’i, Cumhuriyet’i, bağımsızlığımızı, kurtuluşumuzu yargılıyor. Türkiye’de toplumsal hakların geliştirildiği gerçek ve katılımcı bir demokrasi istenmiyor. Sevr’i ve Osmanlı’yı işbirlikçileriyle birlikte, geri getirmek istiyorlar.
Reagan, baba Bush, Clinton, oğul Bush ve Obama Türkiye’ye bu gözle bakıyorlar. Amerika’daki ve Türkiye’deki danışmanları iyi hizmet vermişler.
Ama, güneş balçıkla sıvanmaz ki; siyah Obama bile karartamaz, ortada apaçık duran gerçekleri…

Erol Manisalı - Cumhuriyet

7 Temmuz 2009 Salı

Türkiye İçin Hazırlanan Kader!..

ABD Başkanı Obama, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tam 26 dakika konuştu, mesajlarını verdi, ardından bir dizi “sempati şov” yaptı ve gitti!..
Peki, mesaj neydi? Aslında ortada son derece yalın, mesajı çok net bir konuşma varken bu toplumu alabildiğince “saf” yerine koyan bazıları, ana fikir olarak, “ABD’nin Türkiye’yi ‘model’ olarak seçtiğini, isteklerini yaparsak bizi mutlu ve zengin bir ülke yapacağını” hiç çekinmeden hatta hiç utanmadan yazabildiler…
- Onların adına çok ama çok utandım!..
***
Bu “ana fikir” etrafında kümelenen işbirlikçi sayısı epey çok, ama ben en “orijinal” bulduğum birini sizlerle paylaşmak istiyorum..
Taraf gazetesinin misyon sahibi başyazarı Ahmet Altan, “Elhamdülillah laikiz” başlıklı yazısına Güney Kore’nin niçin bölgesinin en çabuk kalkınan, zenginleşen ülkesi olduğu sorusuyla başlıyor. Yanıtını da kendisi veriyor: “Komünist Kuzey Kore’nin komşusu olduğu için!..” Altan bu müthiş buluşunu, Batı’nın kapitalizmin üstünlüğünü dünyaya göstermek için bu ülkenin “model” seçildiğini ve 1950’lerde çöplük olan Güney Kore’nin nasıl da zenginleştiğini ballandıra ballandıra anlatıyor…
Tabii, Kore’nin bu süreç içinde nasıl bir Amerikan uydusu haline geldiğini, ülkedeki ABD üslerini, ekonomide, bankalarda, borsada akıl almaz Amerikan üstünlüğünü, 50’lerde tamamı Budist olan bu halkın neredeyse yarısının bugün Hıristiyanlaşmış olduğunu tamamen es geçerek!..
Sonra esas oğlana, pardon konuya aynen şu sözcüklerle giriş yapıyor: “Şimdi buna benzer bir ‘kader’ Türkiye için hazırlanıyor!.” Peki, bu muhteşem “kader” 180 küsur ülkelik dünyada niçin özellikle Türkiye için hazırlanıyor? Ahmet Altan “iltifata mazhar” Türkiye’nin özelliklerini şöyle sıralıyor. “Birinci özelliği Müslüman olması. İkincisi, İslam görüntülü terörü desteklememesi. Üçüncüsü laik olması. Dördüncüsü, en azından görüntüde bir diktatörlük olmaması…”
Nasıl, beğendiniz mi?!. Ahmet Altan, Türkiye’nin kendisine biçilen “rolü” becermesi, zengin olması ve örnek haline gelmesi için yapması gerekenlerin açıkça belirtildiğini de söylüyor. Nedir bunlar? Çok basit; önce sağlam bir demokrasi kuracak, Kürtlere eşit vatandaşlık hakkını verecek. Sonra geçmişiyle barışacak. Ermeni sorununu (yani soykırımını) açıkça konuşacak, sınırı da açacak. Ruhban okulunu da açacak. Kürdistan’ı da tanıyacak. İnanç özgürlüğünü garanti altına alacak… Vee, laiklikten taviz vermeyecek!.. Ahmet Altan yazısını şöyle bağlıyor:
“Eğer Türkiye… bu mesajları iyi anlar ve gereğini yaparsa mutlu ve zengin bir ülke olmak için her türlü desteği bulacağız. Tarih bize büyük bir imkân sunuyor. ‘Makus talihimizi’ yenebileceğimiz bir fırsat bu… Bugüne dek hiç bilmediğimiz bir huzurun ve refahın içinde yaşayacağız.”
- Helal olsun vallahi, Amerikalılar bile bu kadarını hayal edemezdi!!!
Bir Yurtsevere Mektup (V)
Sevgili kardeşim, Obama’yı da sensiz izledik! Ardından yapılan yorumları birlikte yorumlayamadığımız, kahkahalarla gülemediğimiz için çok üzgünüm!.. Yukarıda, The Taraf’ın Cheff editor’ı Mister Altan’ın, “ülkesinin” çıkarlarını nasıl cansiperane savunduğunu sergiledim. Ama biliyorsun Türkiye’de “Mister” çok!.. Öyle inciler var ki, dehşete düşersin!
Örneğin, Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar, Türkiye’nin kendisine biçilen “rolü” gereği gibi oynayabilmesi için “Batı’ya sıkı biçimde çapalanması gerektiğini” yazıyor… Sonra da şu “haysiyetli” yorumu patlatıyor:
“Bu, bir ‘model’ ya da ‘örnek’ ortaklık olacak. Türkiye, ABD nezdinde dünyanın en önemli ülkelerinden biri olarak algılanacak ve kendisine ona göre davranılacak. ABD ile Türkiye arasında dünyanın çeşitli meselelerine birlikte eğilmek ve işbirliği yapmak üzere, ‘ortaklaşa’ bir nevi ‘şirket’ kuruluyor…”
Şirket diyor, iyi mi?.. Benim bildiğim “şirket” CIA’nın lakabıdır!..
- Sana Denizli’den yürek dolusu sevgiler getirdim. Meraklanma, iki kişilik konuştum!.. Seni bir yurtseverin, olanca gücü ve sıcaklığı ile kucaklıyorum kardeşim, çok özledik…
Mustafa Ümit Balbay
9 Nisan 2009

Türkiye'nin kaderi bu değil diyenler,

Bu ülkenin kaderini Mustafa Kemal'in aydınlığında buluşturmak isteyenler,

Karanlığa karşı duranlar!

Aydınlanma Söyleşilerinin konuğu Ümit Zileli.

11.07.2009 Saat 15:00 Antalya Muratpaşa Belediyesi Konferans Salonunda Aydınlanma Söyleşileri devam ediyor.

Cumhuriyet'e sahip çıkmaktan daha mühim işi olmayan herkesi bekliyoruz!