29 Nisan 2007 Pazar

Bağımsızlık Ateşi Yayılıyor

Tepkiler çığ gibi büyüyor.

14 Nisan Ankara Tandoğan’da yüzbinlerin katılımıyla yeniden yakılan bağımsızlık ateşi, tüm Türkiye’yi sarıyor.

Bugün, yine yurdun her yerinden vatandaşlar, bir çağlayan misali meydanlara akıyor.

Adres, bu defa İstanbul.

Sayın! Başbakan’ın tabiriyle, bindirilmiş kıtalar! yine görev başında.

Kendi imkan hatta imkansızlıklarıyla, cumhuriyetin kazanımlarını koruma, Mustafa Kemal’in ilke ve devrimlerinin sahipsiz olmadığını dosta-düşmana ilan etmek için birleşen halkın amacı da özlemi de aynı:

“Tam bağımsız ve aydınlık bir Türkiye”

Tandoğan Mitingi’nin bir sonuç değil, sadece başlangıç olduğunu ve her kesimin bundan bir ders çıkarması gerektiğini söylemiştik.

Aldığı kararlar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünü tehdit eden, anayasada oldukça net olarak belirtilmiş rejimini ise “ılımlı islam” olarak değiştirmeye yeltenen AKP hükümeti, artık son günlerini yaşıyor.

Bunun farkında olan Rte, son bir hamle ile, emanetçi Gül’ü Cumhurbaşkanlığı makamına atamaya hazırlanıyor.

Özlenen! Cumhurbaşkanı meğerse “Türkiye’de Cumhuriyet’in sonu gelmiştir” diyen Abdullah Gül-en’miş!!!

Türk Halkını ve Cumhuriyet’in saygın kurumlarını karşısına alarak, meclisin kararı milletin kararı olacaktır yalanıyla Rte, bu dayatmaya başkaldıran herkesi anti-demokratik buluyor.

İlk tokadı 14 Nisan’da halktan yiyen AKP ve işbirlikçilerine ikinci tokat yine Ankara’dan ama bu defa Genelkurmay’dan geldi.

Genelkurmay Başkanlığı’ndan kamuoyuna duyurulan açıklama altı çizilerek, defalarca okunması gereken bir Cumhuriyet Dersi niteliğinde.

Terörist başı Abdullah Öcalan’a “Sayın”, şehitlere ise “Kelle” diyen,

Sen tutar ‘Ne mutlu Türküm diyene’ dersen, o da çıkar ‘Ne mutlu Kürdüm diyene’ der” şeklinde açıklamalarda bulunmuş Rte için bakın Genelkurmay ne diyor:

Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün, 'Ne mutlu Türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.

Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, Hilmi Özkök’ün aksine, bir Kemalist olduğu gerçeği var bu açıklamada.

Ekonominin yabancı sermaye ile ve yatırım olmaksızın bir istikrara kavuştuğu yalanına alet olan ve kesesini dolduran iş dünyası ile AKP yalakası haline gelmiş mütakere medyasında yer alan soysuz-haysiyetsiz sözde aydınların, dönek solcuların, entellerin Yaşar Büyükanıt’a feryatlarını bugünlerde çok sık duyacaksınız!

1915’te Yunan ordularını “hilafetin ordusu” diye adlandıran, siyasi ve ticari çıkarları uğruna İslamiyet’i kullanan yobazların, TSK’yı dine karşı gösterme çabalarına yine şahit olacaksınız!

Bu beyhude çabalar, geçmişte olduğu gibi bugün de yarın da sonuçsuz kalacak ve Mustafa Kemal’in dediği gibi:

Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır

Aydınlığa hasret Türkiye’de güzel ve güneşli günlerin yakın olduğu inancınızı yitirmeyiniz!

İyi Pazarlar.

22 Nisan 2007 Pazar

Mustafa Kemal'in Çocuklarına...


"ben yanmazsam,
sen yanmazsan,
biz yanmazsak,
nasıl çıkar karanlıklar

aydınlığa..."

N.Hikmet RAN

21 Nisan 2007 Cumartesi

Senin Çocukların!

Yarın 23 Nisan.

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.

Yine bir ilk!

Tüm ulusun katılımıyla gerçekleştirilmiş tek “ topyekün savaş” ile, dünya tarihinde ilk defa emperyalizme bir başkaldırı sonucu zafere ulaşılıyor.

Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa bırakıldığı gün, aynı zamanda, bağımsızlık savaşını vermiş halkın çocuklarına armağan ediliyor.

Bugün, O’nun için “diktatör”; Kemalizm için ise “gericilik” diyenlere bakmayın!

İsminin önünde Prof. olan ve AB fonlarıyla beslenen leş kargalarının...

Siyasi ve ticari emeller uğruna “Atatürk’ü artık aşmalıyız” diyebilen sözde Atatürkçülerin...

“Bugün yaşasaydı bize oy verirdi” komikliğinde bulunmuş din sömürücülerinin ...

Cumhuriyet’in kazanımlarını “dinsizlik”; kendisini ise “son peygamber” sanan F.Gülen’in...

ABD eteğine yapışmış demokrasi aşıklarının! korktukları bir gerçek var.

O gerçekle, en son 14 Nisan 2007’de Ankara Tandoğan’da karşılaştılar.

Denediler ama ne yapsalar olmuyor!

Tarihi yeniden yorumlayıp, kitapları alçak emelleri ile doldurdular, yetmedi.

Yürekleri tam bağımsızlık aşkı ile dolu aydınlarımızı vatandaşlıktan çıkardılar, yetmedi.

Faili meçhul! cinayetler işlediler, yetmedi.

Astılar, gencecik fidanlarımızı, yetmedi.

Araçlarımıza bomba koydular, yetmedi.

Yaktılar, kendi pisliklerine bulaşmamış insanlarımızı, yetmedi.

Mustafa Kemal’in ilke ve devrimlerini benimsemiş bu ulusun yüreğinden, en büyük Türk’e olan sevgi ve saygıyı sökemediler.

Ne yapsalar, Mustafa Kemal gerçeğini değiştiremeyecekler!

Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK!

87 yıl önce açtığın TBMM’nin bugünkü Başkanı, en değerli emanetin olan Cumhuriyet’in bir düşmanı da olsa;

Cumhurbaşkanı adaylığını henüz Türk Ulusu’na açıklamayı gerek! görmemiş, bugünün T.C. Başbakanı, laik rejimi değiştirmeye ant içmiş olsa da;

Sen’in ışığın ile Sen’in yolundan ayrılmayan Türk Çocukları ve Gençleri olarak bizler, emanetini her daim koruyacağımıza söz verdik.

Bu sözümüze, bizi assalar, yaksalar, öldürseler de sadık kalacağımızdan şüpheniz olmasın!

Tehlikenin de, gücümüzün de farkındayız!

20 Nisan 2007 Cuma

Bir Anı...


1924 yılının ilkbaharıdır.

Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştır.
Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Mustafa Kemal, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırır:
- “Depremden çok zarar gördün mü, baba?”

Mustafa Kemal, ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sorar:
- “Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin?”

İhtiyar, Kürt şivesiyle:
- “Valla, Padişah bilir!”

Atatürk gülümser. Yumuşak bir sesle:
- “Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?”
İhtiyar tekrar eder:
- “Padişah bilir!...”
Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döner:
- “Siz daha devrimi yaymamışsınız!”
Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
- “Köylere genelge yolladık Paşam”, der

Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karışmıştır:
- “Oğlum, genelgeyle devrim olamaz! "

Teşekkürler...


Serkan Binici nezdinde tüm Turuncu Ajans yönetici ve personeline içten teşekkürlerimi sunarım.

17 Nisan 2007 Salı

Özlenen Cumhurbaşkanı ve Aydınlığa Hasret Türkiye

Geçen yazımda, 14 Nisan Cumhuriyet Mitinginin her kesim tarafından doğru okunulup, ders çıkarılması gerekliliğinden söz etmiştim.

Henüz mürekkebi kurumadan, ilk açıklama Sayın! Arınç’tan geldi. Bir Meclis Başkanı gibi değil de daha çok bir tarikat şeyhi gibi konuştu:

“Dindar bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz.”

Türk Halkı’nın yıllar sonra, özlemini duyduğu cumhurbaşkanına pek yakında kavuşacağının müjdesini(!) verdi.

Şimdi...

Burada sizlere laiklik, Atatürkçülük, bölünmez bütünlük, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve rejiminin, Sayın! Arınç için ne ifade etmediğini tekrar tekrar anlatmaya lüzum görmüyorum.

Mustafa Kemal’den, Sayın Sezer’e tüm Cumhurbaşkanlarımızın sanki dinsizmiş gibi gösterilmeye çalışılmasının, İslamiyet’te bir yeri olup-olmadığının tartışmasına da girmeyeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç’ın, arkasına aldığı okyanus ötesi destek ve cesaretle, yaptığı bu tarihi densiz açıklamalar doğrultusunda, Türk Ulusu’nda gerginlik yaratmasının mutlak bir sebebi olmalı.

Çünkü bu açıklamalar, aşık! oldukları demokrasiye de sığmıyor.

Bugünkü adı AKEPE, geçmişlerinde ise sırasıyla Milli Selamet, Refah ve Fazilet olan tüm partilerin iki ana amacı vardı:

İlki, içine bir türlü sızmayı başaramadıkları, başardıkları zamanda da görüşünü değiştirecek kuvveti bulamadıkları Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmak...

İkinci ve asıl amaçları ise, Türkiye Cumhuriyeti rejimini şeriat eksenine oturtmaktı.

İşte, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi, bu amaçlardan en az bir tanesini gerçekleştirmeleri bakımından hayati değer taşımaktadır.

Uzlaşma aramadan seçecekleri özlenen! Cumhurbaşkanı ile, önce “ılımlı” ardından “azılı radikal” İslam Cumhuriyeti hayallerinin önündeki engeli kaldıracaklar...

Yok eğer, TSK, kendisine anayasa ile verilen görevi yerine getirdiğinde de “demokrasi ve AB düşmanı” ilan edilecek ve nurlu! aydınlık Türkiye’nin önüne set çektiği savunulacaktır.

Yıllardır oynadıkları bu tehlikeli oyun, artık bir sır değil!

Bu oyunu bozacak en sağlıklı çözümün ilk örneği, 14 Nisan Tandoğan’da sahnelendi.

Bu yüzden bu kadar engellemeye ve eleştiriye maruz kaldı.

Katılım sayısının düşük gösterilme çabası, Cumhuriyet Mitingine katılan bir milyon insanın bu sıradan oyunu bozacak en büyük güç olduğunun kanıtıdır aynı zamanda.

Türk Ulusu’nun devrimci ruhuna, 12 Eylül ile serpilen ölü toprağın, savrulduğu yer Tandoğan; tarih 14 Nisan 2007 idi.

ABD ve AB emperyalizmine bel bağlamış cumhuriyet düşmanlarının ve işbirlikçilerinin en çok korktuğu da bu oldu!

Aydınlığa hasret Türkiye’ye, tüm ulusun azim ve kararlıyla hep birlikte, omuz omuza ulaşacağız.

İnanın!

16 Nisan 2007 Pazartesi

Tarih:14 Nisan 2007 - Yorumsuz...


"Türk ordusu! Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam askere rastgelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldırmadığı demir gibi temiz kalbinle düşmanı sonunda alt eden büyük gayretin için gönül borcumu ve teşekkürümü söylemeyi kendime aziz bir borç bilirim." Mustafa Kemal ATATÜRK

15 Nisan 2007 Pazar

Bir Başlangıç: Ulusal Uyanış!


Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en geniş katılımlı mitingi 14 Nisan’da Ankara Tandoğan’da gerçekleştirildi.

Bu yalnızca sıradan bir miting değil; bir “ulusal uyanış”tı.

Son 50 yıldır iktidarda bulunan ve Kemalist çizgiden her yıl daha çok uzaklaşan her lidere, her siyasi partiye bir başkaldırıştı.

Mustafa Kemal’in ilke ve devrimlerini özümseyen her kesimden yurtseverin buluştuğu Tandoğan’dan herkesin bir ders çıkarması gerekir.

14 Nisan mitinginde omuz omuza yürüyen vatandaşların, orada bulunmalarını gerektiren binlerce sebebi vardı.

Ortak nokta ise, tek bir çatı altında toplanıyordu:

“ Tam bağımsız ve Aydınlık bir Türkiye Cumhuriyeti “

ABD Emperyalizminin, AB kriterlerinin, Gülen cemaatinin ve AKEPE başta olmak üzere içerideki tüm işbirlikçilerinin planlarının tam anlamda suya düştüğünün resmi, dün Tandoğan’da çizildi.

Bu resmi gölgelemek isteyen siyasi partiler, medya kuruluşları ve iktidarın eteğinden ayrılmayı göze alamayan bazı sivil toplum örgütlerinin tüm çabaları sonuçsuz kaldı.

Beklenenin çok üzerinde bir katılımla yüzbinler Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıktı.

Mitingin son durağı, resimlerinin resmi dairelerden indirilmesi gerektiği söylenilen, “10 Kasım’larda sap gibi duruyoruz” denilen Mustafa Kemal’in ebedi istirahatgahı, Anıtkabir oldu.

Ve orada yüzbinlerce ulusalcı şunu haykırdı:

“ Çankaya izni buradan alınır!”

Bu ulusal uyanış, bir sonuç değil; yalnızca bir başlangıçtır.

Güneşli ve güzel günler artık çok uzakta değildir.

İnanın!

8 Nisan 2007 Pazar

Cumhuriyet İçin Açık Davet

Bugün, Türkiye’nin dört bir yanından gelen binlerce aydın, duyarlı insan Sıhhiye’de buluştular.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin, artık meşruluğu tartışılan Arap ve Kürt partisinin tekelinde bulundurmasına bir başkaldırı söz konusu bugün Ankara sokaklarında.

Aynı duyguları taşıyan yurtseverler 31 Mart’ta da Antalya’daydılar.

Artık meydanların boş kalmayacağını, bu ülkenin sahipsiz olmadığını Cumhuriyetin kazanımlarına savaş açmış bu iktidara haykırmak gerekiyordu.

Bu ülkenin sivil toplum örgütleri, iç dinamikleri, ulusalcıları Kürt-İslam devleti yolunda rejimin kuşatma altında olduğunun farkında ve sokakta.

Aynı coşku 14 ve 15 Nisan’da Ankara’da tekrarlanacak.

Bu tarihi fırsatları kaçırmamak çok önemli.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünden yana olanlar!

Mustafa Kemal’in ilke ve devrimlerini özümseyen, Ilımlı İslam adı altında ortaçağ karanlığına sürüklenmeye karşı olanlar!

Yüz binlerce masum sivil halkın katili Bush tarafından deliğe süpürülmek korkusu içinde yaşayan, kendi vatandaşına ise Kasımpaşalı tavırlarıyla diklenen, “icap ederse papaz kıyafeti giyerim” diyen terbiye, onur ve haysiyet yoksulu bu başbakandan sıkılanlar!

Haklarında onlarca yolsuzluk, hırsızlık, rejime muhalif suçlarından dosyalar bulunan, doğum günü hediyesi olarak Rte’ye “sadakat sözü” vermiş teslimiyetçi vekillerin artık sizi temsil etmediğine inananlar!

Evlatlarını kaybetmiş binlerce şehit anaları; vatanın ve bayrağın korunmasına hizmet için, oğullarını Türk Ulusu’nun bağrında kopan Silahlı Kuvvetlere emanet eden asker aileler!

Siyasi ve ticari çıkarlar uğruna İslamiyet’in kullanmasını içlerine sindiremeyen gerçek dindarlar!

14 – 15 Nisan’da Ankara’da olunuz!

Hafta sonu benim, Cumhuriyetimize sahip çıkmaktan daha önemli başka bir işim yok.

Sizin de olmadığına eminim!

3 Nisan 2007 Salı

Ne Yaptınız ?

Bugün 03 Nisan 2007 Salı.

Akp’nin Cumhurbaşkanı adayını açıklamasına 13; Mustafa Kemal’in, çocuklara armağan ettiği Ulusal Egemenlik Bayramı’na ise 20 gün var!

16 Mayıs’tan sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı malum. AKP’nin uzlaşma aramadan seçeceği, faşist ve şeriat ihtirasları içinde yanıp tutuşan şahsın, resmen göreve başlamasının hemen akabinde ise ,19 Mayıs Gençlik bayramı var!

Bugün itibari ile içimi inanılmaz bir sızı kapladı.

Geçen yıl, bu her iki bayramı neden daha coşkulu kutlamadığım için canım sıkıldı. Bu bayramların artık, ne yapılırsa yapılsın, eskisi kadar coşkulu olamayacağını ben, bugün anladım!

Üzüldüm...

Mustafa Kemal ve askerlerinin emanetine ihanetin yaşandığı bu döneme tanıklık ettiğim için üzüldüm.

En büyük mirası olan Cumhuriyet’i emanet ettiği Türk Genci olarak, bu emanetini koruyamadığım için kahroldum.

Şimdi bu döneme tanıklık eden kuşak olarak bizlerin, gelecek nesillere bırakacağı aydınlık bir Türkiye yok artık!

Bu kuşatmaya karşı çocuklarımıza anlatacağımız bir direniş, bir başkaldırımız söz konusu değil!

“Ilımlı İslam yalanına nasıl inandınız?” diye soracak olan gelecek nesile vereceğimiz cevabımızı şimdiden düşünmeliyiz!

Sakın “Ben inanmamıştım” demeyin!

Çünkü karşılığında alacağınız ikinci soru, tamamen boşa giden hayatınızla yüzleşmenize neden olacaktır!

“ İnanmadınız, peki ne yaptınız? ”